“Sen tabii ki haklısın Allahım, seninle tartışsam da.
Ama efendim, hak ver şu benim anlattığıma:
Neden rezillerin yoluna zenginlik? Neden
Tüm emeğin sonu hüsran? “
Tanrısıyla konuşan bir İngiliz şair* öylece ağlıyor kitabımın arasında. On yıllar öncesinde söylenmiş ve ama bu güne kadar nefes nefese yetişmiş bir haykırış. Her çağda insan içine döndüğünde aynı soruları sormuş demek ki. Aynı yerden yanmış canı, kötülerin elindeki gücü, iyilerin uç vermeyen ağrılı çıbanlarını.… Sonra kötülüğün sıradanlaştığı bir dünyada bir çocuğun kaşlarını çatarak ettiği tehdidi hatırlıyorum :“bunları tek tek Allah’a anlatacağım!”
Az evvel televizyon ekranının yandığını gördüm, cayır cayır… Ortaokul öğrencileri , kız, yurt, yangın… Kapattım hızlıca, ekrandaki yangın söndü birden. Kapattım ve bekledim, içimden ona kadar sayıp tekrar açacaktım ve geçecekti her şey. Panik ataklarımda içimden sayardım hep, geçecek birazcık daha sabredersen geçecek, hakikaten de geçerdi. Açtım tekrardan televizyonu :
“ Yangın merdivenine açılan kapının önünde….”
Açtım bilgisayar ekranını o da yanıyor, her cümlede acı, her paragrafın üstünde dumanlar. İçimdeki Raskalnikov tam böyle zamanlarda konuşmaya başlar, ne yapsam susturamam. Adalet bu dünyaya dair değil mi yoksa? Kesilen ceza bir türlü doğru adrese gitmiyor ya. Anladım ki suç ve ceza gece ve gündüz gibiymiş. Suçlu ama cezasız bırakılmışlar adaleti gündüz gözü iğfal ediyorken suçsuz ama cezalandırılmışların sesi kuyudaki uğultu gibi. Ürkütücü.
Sen tabiî ki haklısın Allahım! İnsan zerre miskali iyilik de kötülük de yapsa karşılığını bulacak. Ve ben bunu düşününce insanlığa dair öfkem de hüznüm de kabul edilebilir bir dengede duruyor. Ancak sen de fark etmişsindir git gide dünyevileşmekteyim. Zaten bu senli benliliğimizden anlaşılıyordur, bir türlü yerini bilmeyen bir haldeyim. Ama Rabbim şöyle bir mazeretim var kabul buyurursan eğer; sebebi olmadığım bir volkanın lavlarından ibaret bir savrulmuşlukla, bir yuvarlanışla dünyeviyim. Birikmiş “zerre miskal” kötülüklerim için çok endişeliyim ve fakat erteleyebilirsek bu durumu belki düzeltebilirim. Ancak iyiliklerim rabbim, iyiliklerim onları bu dünyada konuşabilir miyiz?
Sen elbette dilediğine dilediğini verirsin çünkü mülk senin. Ben bazen yanlış anlayıp dileyene dilediği şeyi verirsin sanıyorum ve hayal kırıklığı yaşıyorum. Bana ait olmayan bir mülkü yağmalıyorlar sence susmalı mıyım? Tamam başkasının malıyla çenemi yormayacağım ama bir istirhamım var ; Rabbim ya bu ekonomistleri sustur ya da bana biraz akıl ver. Çünkü bu haliyle hangisini dinlesem çok ikna edici geliyor. Ekonomistlerin sözlerine senin sözlerinden daha çok inanmaktan korkuyorum. Rızkı sen veriyorsun bundan da şüphem yok ama karanlıkta çuval çuval parayı ‘beyt-ül mal’dan kaçıranları gizliyor sanki bu iktisatçılar, suyu israf etme diyorlar, enerjiyi de. Sabah programındaki aşçı kadın da bayat ekmekten pasta yapmayı öğretti. Ama aklım hâlâ o çuvallarda.
Çok haklısın Allahım, kendimle çok haşir neşir oluyorum. Sesime benzemeyen sesler duyunca diyorum ki yeni bir ses duymanın hiç sırası değil. Benim gibi düşünmeyenler ölebilir mi bir köşede ve kendi halinde. Çünkü huzur biraz böyle bir şey sanki. Cennet sanırım çok kültürlü ve çok dilli bir yer değil, farklılıklara saygı diye bir şeyi bilmiyordur umarım cennetliler. Farklılık ve saygı aynı yerde durmadı pek, maddelerde, yasalarda, nezaket kurallarında durduğu gibi durmadı hiç o “saygı” bilirsin Rabbim aslında ben pek saygısız biri de değilim. Huzur tarifi istiyorum sadece şöyle pratik, kullanışlı ve evde olan malzemelerden. Diyor ki arkadaşın biri ;herkesin kendi sesine gömülmesi ve ölürken kimseyi rahatsız etmemesidir huzur. Rabbim biz böyle çok sesli ve çok renkli yaratırken ne murat ettin, gerçekten sadece merak içindeyim. Melekler de merak etmişti, kan dökecektik. Önce birbirimize homurdandık politik nezaket kuralları çerçevesinde, sonra birbirimizi boğazladık en ilkel dürtülerimizle.
Tabiki sen haklısın Rabbim.Zalimlerden olmamalıyız, bozgunculuk çıkarmamalıyız ama savaş anılarıyla yüklü bir kuşak daha tek tek tükendi haber detaylarında. Yaralı sayılarına dönüştü kadınlar, çocuklar bombalamadaki çok sayıdaki ‘sivil’ olarak anıldı öylece. Öfke var Allahım biriken anılara öfke. Sürekli seni bize soruyorlar “ bu çocuklar böyle zalimce öldürülürken senin rabbin nerde?” diyorlar. Yetiştiremediğim yarım yamalak cevaplarım var. Otursam ve “kelam ilmi” çalışsam toplarlar mıyım sence?
Rabbim, yedek kulübesinde bekliyoruz ve sen de biliyorsun hiçbir zaman sahaya çıkmayacağız. Üstümüzde üniformalar, ayağımızda kramponlar hop oturup hop kalkıyoruz ancak top asla bizim ayağımıza değmeyecek. O pas bize verilmeyecek, o golu biz hiç atamayacağız. Ama her defasında bağıracağız ses tellerimiz bizden vazgeçene dek.
*Gerard Manley Hopkinsten
Not: Bu yazı Zeynep Karataş’ın timeturk.com web sitesinde yer alan 05.12.2016 tarihli köşe yazısından alıntılanmıştır.